18 Şubat 2011 Cuma

Trajedik Buluşmanın Ardından

Zekeriya Öz vs Soner Yalçın:

Birisi özel yetkili savcı, yani içinde bulunduğumuz zamanın en yüksek mevkilerinden birine sahip. İnsanlar onun tek bir emriyle, sorgusuz sualsiz gözaltına alınabiliyor, tutuklanabiliyor veya senelerce hapis yatabiliyor. Üstelik bunların hepsi hukuk kuralları içerisinde yapılıyor, yani herhangi bir hesap sorma şansınız yok. Özel yetkili olan o çünkü, aman ürkütmeyin Hazreti Zekeriya'yı!


Diğeri başarılı bir gazeteci. Onun özel yetkileri yok, ama çok güçlü bir kalemi var, çok geniş bir bilgi birikimi var ve çok sağlam bir kadrosu var. Onun ve ekibinin yaptığı haberler birçok kişi tarafından ilgiyle takip ediliyor, bir bakıma insanlar televizyonda bulamadığı çoğu haberi onun internet sitesinde buluyor. Bu sayede de onun yaptığı haberler anında çok geniş kitlelere yayılabiliyor. Hz. Zekeriya'nın özel yetkileri varsa, Soner Yalçın'ın da böyle bir yeteneği var işte; kurmuş olduğu mütevazi bir internet sitesini şu anda milyonlar takip ediyor.



Odatv'ye girip Zekeriya Öz ismini başlıklarda arattığınızda, karşınıza on dokuz tane haber çıkıyor. Hem başlıklarda, hem de haber metinlerinde arattığınızda ise, altmışa yakın haber görüyorsunuz. Daha önce de söylemiştim zaten, Odatv gündemi çok yakından takip eden ve olayları derinlemesine analiz eden bir haber sitesi. Türkiye'nin gündemini en çok meşgul eden Ergenekon konusuna da kayıtsız kalamazdı doğal olarak. Bu nedenle de Zekeriya Öz hakkında sitede bu kadar haber yer alması gayet normal.

Gel gelelim ki, bu haberlerin neredeyse tamamı, Hz. Zekeriya'nın canını sıkacak, sinirini bozacak haberler. Hem kendi hakkında kişisel olarak yazılanlar, hem de savcısı olduğu Ergenekon davası hakkında yazılanlar, Hz. Zekeriya'nın epey başını ağrıtmıştır bugüne kadar. Zira yazılanların hepsi belgelerle destekleniyor ve davanın arka planında neler yattığını, aslında bunun bir terör örgütü soruşturmasından çok, muhalif isimleri sindirme operasyonu olduğunu anlamamızı sağlayan haberler, sık aralıklarla karşımıza çıkıyordu. Zaten kendisi de rahatsız olmuş olacak ki, bugüne kadar benim sayabildiğim kadarıyla siteye tam üç defa ihtarname göndermişti. Odatv, bu ihtarnameleri cevap hakkına saygısından dolayı olduğu gibi yayınlamış, ama arkasından da gereken cevapları vermekten geri kalmamıştı. Yani kızmayın Hz. Zekeriya'ya; ben olsam, ben de en az onun kadar sinirlenirdim bu siteye!

Velhasıl, beklenen oldu ve Hz. Zekeriya daha fazla dayanamadı bu duruma. Soner Yalçın ve arkadaşları ortaya sürekli yeni haberler koyuyor, Ergenekon davasını, neredeyse daha mahkemesi bitmeden, kamuoyu nezdinde bitirecek yeni belgeler ortaya çıkartıyordu. Bu adam tehlikeliydi ve artık susturulma vakti gelmişti; nitekim bunun için de düğmeye basıldı. Hz. Zekeriya'nın uzun zamandır ellerini ovuştura ovuştura beklediği an yaklaşıyordu artık; Soner Yalçın'ı karşısına oturatacaklar ve o da Yalçın'ı istediği gibi sorgulayabilecekti. Evet, o uzun süreden beri kendisini yaptığı haberlerle zor durumda bırakan adamı, biraz sonra karşısına getireceklerdi. Söz, Hz. Zekeriya'da idi artık!

- Merak ediyorum, Hz. Zekeriya, bugünkü sorgulamada Soner Yalçın'a neyin hesabını sordu? Ortaya birtakım belgeler koyarak mı suçlamalarda bulundu, yoksa Soner Yalçın'dan bu zamana kadar kendisi hakkında yaptığı haberlerin mi hesabını sordu?

- Merak ediyorum, Hz. Zekeriya, bugünkü sorgulamada Soner Yalçın'ı ne ile suçladı? Elde ettiği bulgular ile Soner Yalçın'ın hukuk dışı bir faaliyetini mi yakaladı, yoksa o gönderdiği ihtarnamelere, Odatv tarafından verilen sağlam ayarların mı hesabını sordu?

- Merak ediyorum, Hz. Zekeriya, Soner Yalçın'ın hangi sebeple tutuklanmasını istedi ve onu mahkemeye sevk etti? Bir terör örgütüne üye olduğunu kanıtlayacak delilleri mi mahkemeye sundu, yoksa Soner Yalçın'ın bugüne kadar, kendisinin ipliğini pazara çıkartan haberler yapmasının mı cezasını veriyordu aklınca? Aklınca bir daha böyle haberler yapılmamasını mı sağlıyordu acaba?

Bakmayın merak ediyorum dediğime, aslında cevabı herkes çok iyi biliyor. Hz. Zekeriya, bugün Soner Yalçın'dan herhangi bir davanın, delilin, suçun filan hesabını sormadı. O, bugün tamamen kendi hesabını sordu Soner Yalçın'a, tamamen kendi hesabını kapatmak istedi bugün Soner Yalçın'la. Kendi aklınca kapattı da; ellerini ovuşturdu, adamı karşısına getirdiler, o haberleri sordu, üstüne cevapları dinlemedi bile. Daha önceden de planlamış olduğu gibi, doğruca mahkemeye sevk etti. Şimdilik hesabını gördü zannediyor Yalçın ile ama, bu hesap öyle onun zannettiği gibi hemen kapanır mı, görecek bakalım Hz. Zekeriya! İnsan hayatıyla keyfince oynamanın hesabı hemen kapanır mıymış, biz de Hz. Zekeriya ile birlikte göreceğiz bakalım!

Ben bu satırları yazarken, ajanslara yeni bir haber düşmüş. Hz. Zekeriya tarafından tutuklanması istemiyle mahkemeye sevkedilen Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı yazıyor haber metninde. Kelimelerim tükendi artık. Tutuklandı kelimesini okuduğumda, bunu zaten bekliyor olmama rağmen, yine de bir garip hissettim kendimi. Bu vaziyette fazla bir şey de söylemek istemiyorum zaten. Ama şu bir gerçek ki;

Tuzun kokmuştur Türkiye, büyük geçmiş olsun...

15 Şubat 2011 Salı

ODA TV: Dipsiz Kuyuya Atılan Son Muhalif


Bire bir kendi ismimle üye olabildiğim ilk ve tek internet sitesiydi Odatv. Hani diğer sitelere üye olurken karşılaşılan, "bu kullanıcı adı zaten mevcut, lütfen başka bir kullanıcı adı belirleyiniz" uyarısının karşıma çıkmadığı tek siteydi. Yani o kadar erken keşfedebilme şansına sahip olmuştum Odatv'yi. Ben okumaya başladığım sıralarda daha bu kadar üne kavuşmamıştı ama, yakın zamanın en çok ses getirecek haber sitesi olacağının sinyallerini de çok açık bir şekilde veriyordu; zamanla da öyle oldu zaten, internet medyasının en çok takip edilen haber sitesi haline geldi.

Soner Yalçın, benim hayranlığımı zaten bu siteyi kurmadan çok önce, yaptığı Oradaydım belgeselleriyle kazanmıştı. Yakın tarih hakkında pek çok konu ile ilgili ilk bilgilerimi o programlardan edinmiştim. Yaptığı bu harika programlarla ve gazetede haftalık yazdığı yazılarıyla ilgimi çeken Soner Yalçın'ın, bir haber sitesi kurduğunu öğrenince, koşulsuz bir şekilde atladım tabii ki; zaten ilk keşfedenlerden biri olmam da bu sayede gerçekleşmişti sanırım.

Aslına bakılırsa, bundan beş-altı yıl öncesine kadar, bu kadar da alternatifsiz bir durumda değildik. İrili ufaklı, kendi halinde yayın yapan muhalif kanallar veya merkez medyanın henüz bugünkü kadar sinmiş olmaması nedeniyle, televizyonda az da olsa aykırı sesler duyabiliyor, bu ağır faşizme karşı hissettiklerimizi ekranlardan da söyleyen birilerine rastlayabiliyorduk. Fakat iktidarın, artık faşizmin doruklarında gezmeye başlaması ile, bu geçen süre içerisinde bırakın merkez medyayı, o küçük kanallar bile birer birer teslim bayrağını çekmeye başladılar. Kiminin ekonomik sebepler, kiminin de patronlarının iş adamı olması ve bu nedenle de devletle kötü olmama kaygısı ile, bu yayın organlarının etkilerini kaybetmesi, artık televizyonda aykırı bir sese, bu iktidara veya yaşanan her türlü hukuksuzluğa karşı bir karşı duruşa rastlamayı çok zor bir hale getirdi. Şu anda merkez medya da dahil, TRT 1 ve TRT HABER en başta olmak üzere, cemaat kanallarından büyük haber kanallarına, büyüğünden küçüğüne kadar her kanal, bu baskıya boyun eğmiş durumda. Kendi olanaklarıyla bir şeyler yapmaya çalışan iki-üç küçük kanal ve gazete dışında, en yandaşından en tarafsız gibi görünmeye çalışanına kadar hepsi, artık iktidarın boyunduruğuna girmiş bulunmakta. Acı ama gerçek.

İşte böyle bir ortamda ODA TV, çok önemli bir misyon üstlenmişti ve bu misyonu da çok sağlam bir şekilde üzerinde taşıyordu. Her ne kadar bir internet sitesi olsa da, etkisi o anlı şanlı kanallardan, koca koca gazetelerden bile fazlaydı. Kısa zamanda yayıldı, kulaktan kulağa dolaştı ve büyüdü. Bir internet sitesi olarak, neredeyse bir TV kanalının ulaşabileceği kadar yaygın kitlelerce takip ediliyordu artık. Ben de çoğu haberini merakla takip eder, bu kadar doyurucu haber ve bilgiye ulaşmalarını şaşkınlıkla ve hayranlıkla takip ederdim. Benim birinci haber kaynağımdı artık. Bir önemli olay olduğunda, hemen ilk olarak Odatv'yi açar, hiçbir zaman da elim boş olarak oradan çıkmazdım. Siteye her girdiğimde aradığımı bulacağımdan emindim ve mutlaka doyurucu birkaç yazı okumadan çıkmayacağımı bilirdim. Bünyesinde çok sağlam yazarlar barındıran, kendi içinde tutarlı ve düşünce özgürlüğüne saygılı, farklı görüşlerden olsa da akıl ve mantık ekseninde bakıldığında ortak noktada buluşan yazıları bulabildiğim, olayların derinlemesine analiz edildiği, birçok özel dosyanın hazırlandığı, farklı başlıklardan da ilgi çekici konuların güzel bir dille anlatıldığı, çok kaliteli bir muhalefetin yapıldığı; kısaca bütün iyi nitelikleri hakeden, eşsiz bir haber sitesiydi Odatv. Gerçi bakmayın di'li geçmiş zaman kullandığıma, hala dimdik ayakta ve yayında.

Haberin kaynağı denilen yerde artık sadece Odatv vardı Türkiye'de. Durum böyleyken de, gündemi en çok meşgul eden konularda, özellikle Ergenekon ve Balyoz tertipleri hakkında da birçok özel habere imza atmış ve birçok belge ortaya çıkartmıştı. Bunun yanında, o bahsettiğimiz kaliteli muhalefet, yandaş medyaya ve yandaş yazarlara bilgilere ve belgelere dayanarak verilen sağlam ayarlar, hükümetin faşist uygulamalarına karşı takınılan korkusuz tavır, bir gün elbet oturtacaktı Oda Tv'yi de özel yetkili savcı Zekeriya Bey'in hedef tahtasına. O gün de dünmüş demek ki; 14 Şubat 2011.

Dipsiz kuyuları var bu adamların; isimleri Ergenekon ve Balyoz. Hoşlarına gitmeyen, kendilerine muhalefet eden, kendi boyundurukları altına girmeyi kabul etmeyen kim varsa, atıyorlar bu kuyulara hemen. En kısa ve en etkili çözüm yolu. Kimler girmedi ki bu kuyulara daha önce, isimlerini saysak bu yazıya sığmaz. Çıkması öyle kolay da olmuyor o kuyulardan; kimisi çıkamadan canını veriyor o kuyularda, kimisi ise çocuğunun büyümesine tanıklık edemeden, yıllarca hapis kalıyor; suçunu bile bilmeden.

Artık tek kişilik bir muhalefet olan Odatv'ye (ama muhalefetlerin en etkilisi), sıranın ne zaman geleceğini merak ediyordum doğrusu. İktidar bu kadar karşı duruşa kayıtsız kalamazdı, zira o dipsiz kuyular boşuna mı icat edilmişti? Mustafa Balbay da demiş zaten: "Burada içeri alınacaklar listesi hazırladık. Bu listenin başında da Soner Yalçın yer alıyordu. Böyle gazetecilik yaparsan, böyle olur diye düşünüyorduk." Evet, Mustafa Balbay'ın hazırladığı liste doğru çıkmıştı. Kuyuya atılma sırası şimdi Soner Yalçın ve yol arkadaşlarındaydı.


Odatv merkezine, imtiyaz sahibi Soner Yalçın, Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve Odatv editörü Ayhan Bozkurt’un evine baskın düzenlendi, polis arama yaptı ve bu isimler sorgulanmak üzere gözaltına alındı; Ergenekon kuyusuna atılmak üzere. Haber bütün gün medyada yer aldı zaten, dileyen açar okur. Üstüne pek fazla söylenecek bir şey de yok şu saatte. Zira artık söz Zekeriya Bey'de.

Bu dakikadan sonra hiçbirimizin, hiçbir şeyin garantisi yok. Ülke tamamen aşağıya doğru yuvarlanmakta ve ne yazık ki buna karşı bir çare bulunmuş değil. Bugün o kuyularda başkaları var, yarın herkes kendini oralarda bulabilir. Bu gidişata karşı koyabilecek bir irade de maalesef yok. Bütün her şey birkaç özel yetkili adamın iki dudağı arasında; onlar alın derlerse alınıyorlar, salın derlerse salınıyorlar. Olaylar ciddi anlamda boka sarmış durumda ve bu ülke her hafta sonu maç izlemeye, her akşam dizi izlemeye ara vermeden devam ediyor. Bu durumlardan haberdar olan ve bugün içi yanan kaç kişi vardır bilmiyorum ama, sayıları eminim ki bu akşamki Fenerbahçe maçını izleyen geniş kitleleri bulamaz. Olay bundan ibaret.

Şimdilik önümüzde tek bir ışık olarak Haziran ayındaki seçimler görünüyor. Ama ondan da bir AKP iktidarı çıkarsa, benim artık bu ülke adına hiçbir beklentim kalmayacak. Fırsatını bulur bulmaz, en kısa yoldan s.ktir olup gitmeye bakacağım buralardan, zerre kadar da özleyeceğimi zannetmiyorum. Ahmet Kaya bu ülke için (çok da haklı olarak) "Şerefsizlerin memleketi" demişti. Ben de bu seçimlerden de AKP'nin çıkması durumunda, bütün bağımı koparacağım bu şerefsizlerin memleketi ile. Gayrı kalmak için bir sebep yok, meydanı şerefsizlere bırakmak en doğrusu gibi...

6 Şubat 2011 Pazar

Koca Bir Stadyum Fişlenirken...


Koca bir stadyum fişlenirken;

- Yoğun bakımda yatan Mehmet Haberal'ın, hastanedeki odası polisler tarafından arandı. Belki bir yoğun bakım hastasının odasında suç aleti filan çıkar diye; belli mi olur!

- Efes Pilsen basketbol takımının adının değiştirilmesi gerektiğine karar verildi. Zira bundan böyle içki ya da sigara markaları bir spor kulübüne sponsorluk faaliyetinin içinde yer alamayacaktı. Oysa eğer adınız Ülker olursa, hem Fenerbahçe Ülker'e, hem Galatasaray Cafe Crown'a, hem de Beşiktaş Cola Turka'ya aynı anda isim sponsorluğu yapabilirsiniz. Ama oradaki Efes Pilsen adı rahatsız eder, göze batar! Bir bakıma helal gıda-haram gıda ilişkisi.

- İçki içmek artık ülkede yasaklanmaktan beter oldu. Zira çıkartılan yeni yeni yasalarla, süslü ve bürokratik ifadelerle, görünüşte herhangi bir değişiklik olmadı. Ancak pratikte yasa uygulayıcılarına birçok manevra alanı bırakan kararlar alındı ve bu da içki yasağının önünü ardına kadar açtı. İçki günahtı çünkü!

- Ergenekon denen soruşturmada, insanlar haklarında herhangi bir kesinleşmiş suç olmamasına rağmen, hapisteki 1000. günlerini devirdiler.

- AKP, kendi yaptığı anayasadan aldığı güç ile, önündeki tek engel olan yargıyı ele geçirecek düzenlemeler hazırladı. Şimdi de bu düzenlemeleri uygulamaya koymak için kolları sıvamış durumda; ileri demokrasi için!

- Hizbullah mensupları salıverildi. Üstelik dışarı çıkarlarken, hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeden, yaptıklarıyla gurur duyan tavırlarla, karşılama törenleriyle kameralara yansıdılar.

- Cumhurbaşkanı köşkte akıllı uslu öğrencilerle toplantılar düzenledi, düzeni bozan aykırı öğrencilere ise yine kapı gösterildi. Yumurta hazmedilmesi zor bir besin maddesiymiş demek ki, bünye kolay kolay özümseyemiyormuş!

- Adamın birisi bir heykel için ucube tabirini kullandı. Öteki de o adama yalakalık yapacağım derken bizzat o adam tarafından yalanlanınca, dımdızlak ortada kalıverdi; zira yalakada utanma yoktu ki!

- Birbirinden alakasız ve emekçi düşmanı maddeler torba yasa adı altında toplanıp, hep birlikte aynı anda meclisten geçirilme hazırlığı ile halka karşı yeni bir ayak oyunu düzenlendi. Bu torba yasayı protesto eden kesimlere karşı ise, yine bilinen yöntem, her derde deva, en önemli ithalat ürünümüz olan biber gazı kullanıldı.

Ve bütün bunlar olurken, on binlerce kişinin bulunduğu bir stadyumda yapılan protesto gösterisinin sonucunda, savcılığın bu protesto gösterisini yapanlara karşı soruşturma başlatması, kulüp yöneticilerinin bizzat kendi taraftarlarını polise ispiyonlamaya hazırız mesajları vermesi, medyanın ağız birliği etmişcesine Başbakan'ı o çok sevdiği mağdur konumunda gösteren yayınlar yapması, nedense beni hiç şaşırtmadı. Bütün o saydığım maddelerdeki olaylar gerçekleşmişken, bu fişleme olayının olmaması sanki eksik kalırdı, büyük resimdeki bütünlüğü bozardı. Böylece de eksik kalmadı işte, resim aynen bütünlüğünü koruyor şimdi.

Koca bir yapboz düşünün ki; bu yapbozun her bir parçası ayrı bir facia, her bir parçası ayrı bir skandal...