" Saat sabahın dördüydü, beni yeniden nezarethaneye attıklarında. Doğan Yurdakul ve Ankara ekibi çoktan İstanbul yoluna düşmüşlerdi. İçime tarifsiz bir hüzün çöktü. Kendimi
Polisler beni korunaklı bir hücreye koydular tek başıma. Çünkü nezarethaneden bizimkiler gitmişti, ama yerine "kart sahtekarlığından" gözaltına alınmış kalabalık bir grup gelmişti.
İçlerinden biri "Kardeş sen niye buradasın?" diye sorunca, son soluğumla ve yüksek sesle, "Ergenekon!" dedim.
O anda "Hurra!" diye bir ses yükseldi ve bir alkış koptu.
İçlerinden biri, "Bizden sana selam olsun" diye bağırdı. Alkışlar da
Demir parmaklıklara kafamı koydum. Gözlerim sulanmıştı.."
Mümtaz İdil, gözaltına alındıktan sonraki süreçte neler yaşadığını anlattığı Odatv'deki son yazısında, emniyet nezarethanesindeyken, komşu hücresinde kart sahteciliği suçu ile gözaltına alınmış bir grup insanın, kendisinin Ergenekon'dan içeri atıldığını öğrendiklerinde verdikleri tepkiyi anlatıyor. İdil'in, o anı yaşarken gözleri sulanmış. Ben de, bütün bu Ergenekon süreci boyunca gözaltına alınan insanların, o evden çıkarılıp polis arabasına bindirilene kadar geçen kısa süre içerisinde, dışarıda toplanan kalabalık tarafından delicesine alkışlandıkları sahnelerden bile çok etkilenen birisi olarak, bu yazıdan da etkilendim haliyle. Ama, kart sahteciliği ile suçlanan insanlardan gelen bu alkışlar, benim için çok daha fazla şey ifade etti nedense. Yazının o kısmını paylaştım.
Seviyorum ben Ergenekon'u; sırf, bu ülkenin önemli yazarlarından ve entelektüellerinden birisi ile, kart sahteciliği ile suçlananları aynı nezarethane ortamında buluşturup, böyle unutulmaz bir olayın yaşanmasına aracılık ettiği için bile, seviyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder