Bütün oranları unutun. Kim ne almış, kim ne kadar milletvekilliği kazanmış, kim barajı geçmiş, kim kazanmış, kim kaybetmiş; hepsini bir yana bırakın. Bu yazıda yarınki seçime, insanlığın onur mücadelesi açısından bakılacak. Daha doğrusu Türkiye'deki insanların, kendilerinin canını yakan, kendilerine zarar verenlerden ne kadar hesap sorabildiğinin, yani kendi insanlıklarına ne kadar sahip çıkabildiğinin resmi çizilecek. Bu resim çizildikten sonra da, zaten seçim sonuçlarının aslında çok önemli olmadığı, ya da seçim sonuçlarının bu ülkede on yıllardır neden bu şekilde çıktığı daha iyi anlaşılacak.
Elimizde üç tane il var.
Rize, Zonguldak ve Kütahya. Bu illeri ben kendi kafama göre seçmedim, hepsinin ayrı ayrı seçilme nedeni var. Bu üç il, başında üç ayrı felaket bulunan, bu geçirdiği felaketlerin hepsinden AKP'nin sorumlu olduğu ve benim tahminimce yarın, bütün bu felaketlere rağmen sandıktan yine AKP'nin birinci parti olarak çıkacağı iller. Bu tahminde yanılmayı isterim ama, üçte üç olmasa da üçte ikiye kellemi koyarım!
Rize'den başlayalım. Tayyip'in memleketi. Şu sıralarda o güzel dağlarına, derelerine, HES bombaları atılmakta AKP hükümeti tarafından. Bizzat AKP hükümetinin yaptığı ihalelerle, çıkarttığı yasalarla ve hukuk tanımazlığıyla, Karadeniz dağlarında yapılan bu yıkımdan Rize de nasibini alıyor.
"Bu sular yıllarca boşa akıyormuş" diyen bir canavar tarafından, derelerin etrafında yaşayan kendi halinde köylüler (ki bunların çoğu, zamanında AKP'ye oy vermiş insanlar) isyan ediyorlar. Doğanın onlara bahşettiği su gibi temel bir ihtiyaç maddesi üzerinde, şu anda devlet ve şirketler hak iddia ediyorlar ve onlar bu şekilde devam ettikleri sürece, bu köylüler doğdukları zamandan beri yaşadıkları yerlerde artık yaşayamayacaklar. Dahası, oradaki ekolojik çevre de bundan üst düzeyde etkilenecek ve canlılık namına inanılmaz bir kıyım yaşanacak. Çünkü şarıl şarıl derelerin aktığı yerlerde, daha şimdiden HES inşaatları etkisini göstermeye başladı. Derelerin gücü yavaş yavaş bitiyor, sular cılızlaşmış ve köylü ne yapacağını şaşırmış durumda.
İşte bu noktada, yarın siz de benimle birlikte daha bir dikkatle bakın Rize'den çıkacak sonuçlara. O ilden çıkacak her bir AKP milletvekili, bu ülkenin yıllardır neden bu hallerde olduğunun en iyi göstergesi olacak. Memleketinin dağlarında akan suya bile göz koymuş bir iktidara karşı bir il, bu yapılanları ödüllendirecek mi, yoksa kendi köylülerinin içine düştükleri zor durumu sahiplenip onlara destek mi olacak, hep birlikte göreceğiz. Benim tahminim zaten belli de, yine de Türkiye'deki insanların içine düştüğü durumun bir resmi olacağından, sonucu merakla bekliyoruz efendim.
Zonguldak. Madenciler kenti. Aynı zamanda madencilerin ölüm kenti. Bundan bir yıl önce, bu hükümet zamanında yaygınlaşmaya başlayan taşeron uygulaması sayesinde, taşeron bir maden firmasında çalışan 30 işçi, ocakta meydana gelen patlama sonucunda hayatını kaybetti. Bu 30 kişiden 28'inin cesedi çıkarılmışken, kalan iki işçinin henüz daha cesedine bile ulaşılamadı. Patlama sonrası yapılan araştırmada, maden şirketinin kusurlu olduğu, daha önce uyarıldığı, ancak uyarılmasına rağmen aynı şartlarda çalışmaya devam ettiği saptandı. AKP hükümetinde zirve yapan taşeronlaşma, meyvesini bu kez de 28 işçinin ölümüyle verdi. Ve bu ölümler sizin zaten kaderinizde vardı diyen bir başbakan, bu seçimde yine bu ilden oy bekliyor.
İşte bu noktada, kendi vatandaşları, kendi 30 işçisi ihmale kurban giden bir emekçi ili, Ecevit'in memleketi, bakalım bu yaşanan felakete karşı AKP'ye seçimde nasıl bir cevap verecek; onları yine sandıktan birinci çıkartarak mı, yoksa insanına, emeğine, canına sahip çıkıp onları sandığa gömerek mi? Bu ilden çıkacak olan her bir AKP milletvekili, bizim artık insanına bile sahip çıkamayan, adeta cinayete kurban gitmiş vatandaşının ufak da olsa intikamını bile alamayan bir hale nasıl geldiğimizin, daha doğrusu yıllardır zaten bu ülkenin neden bu hallerde olduğunun çok iyi birer göstergesi olacak. Sonucundan adım gibi emin olsam bile, sırf bu ibret verici tabloyu görebilmek için, sonucu merakla bekliyoruz efendim.
Kütahya. Kendi halinde, orta ölçekli bir il. Fakat onların da su ile ilgili problemleri var. AKP zamanında gittikçe artan ve yine taşeronlaştırma aracılığıyla yandaş firmalara yaptırılan gümüş madenciliği sebebiyle, içme sularına siyanür karışmış olma ihtimali var. Hatta Çevre Mühendisleri Odası'na göre karışmış bile. Gümüş madenciliğinde kullanılan siyanürün toplandığı barajın çökmesi nedeniyle, insanların direkt olarak hayatına etki eden bir tehlikeyle, yandaş bir şirket vasıtasıyla karşı karşıya kalınmış durumda. Hükümet yetkilileri her ne kadar siyanür, içme suyuna karışmadı dese de, uzmanlara göre tehlikenin boyutu büyük ve çevredeki insanlar panik içerisinde. İşin vahim tarafı, bu taşeron firmaların yediği bokları, hükümet her seferinde savunmak durumunda kalıyor ve savunuyor da. Bakalım bu içme suyuna kadar girmiş olan tehlikeye karşı, Kütahya halkı nasıl bir cevap verecek? İçme sularına, yani bir bakıma canlarına kastetmiş bir hükümeti, yine sandıktan birinci olarak çıkaracaklar mı, yoksa gereken cezayı kesecekler mi?
İşte bu noktada, Kütahya'dan çıkacak olan her bir AKP milletvekili, insanların nasıl duyarsızlaştığının, pısırıklaştığının, nasıl da tepkisiz bir hale getirildiğinin simgesi olacak. Bakalım Kütahya, içme suyuna kadar siyanür sokan bir zihniyete karşı dik durabilecek mi, yoksa her zamanki kaderine boyun mu eğecek? Ben çıkacak sonucu biliyorum ama, yeniden bu ruhsuzluğa tanık olmak açısından, sonucu merakla bekliyoruz efendim.
Bu üç ilin sonuçları, benim için en az Türkiye geneli kadar önemli göstergeler olacak. Zaten bu illerden çıkacak sonuçlar, buralara nasıl geldiğimizi ve nasıl bir insan kitlesine sahip olduğumuzu çok iyi göstermiş olacağından, Türkiye geneline bakmanın da pek bir anlamı kalmayacak bana göre.
Bu arada böyle il il örnek vermişken, aklıma yaşanmış bir olay geldi. Henüz Temmuz 2007 seçimleri yapılmamış, ama seçime az bir zaman kalmıştı.
Ordu'da, kentin tarihinde ev sahipliği yaptığı belki de en kalabalık miting yapılmakta idi. Mitinge tam 80 bin kişi katılmış ve hükümetin fındık politikasını protesto ediyordu. Toplanan 80 bin kişi, Ordu gibi orta ölçekli bir ile göre muazzam bir rakam olduğundan, Ordu bir anda herkesin ilgi odağı haline gelmişti. Ben de bu şahlanış karşısında şaşırmıştım ve bu isyanın seçimlerde de sonuç vereceğini düşünmüştüm. Sonuç mu?
Yüzde 55 oy oranı ile AKP birinci parti oldu ve Ordu'daki 7 milletvekilliğinden 5'ini kazandı! Bu ülkede bu işler böyle işte, fazla beklenti içinde olmamak lazım. Bu saydığım üç ilde de, ben 2007'de Ordu'da çıkan sonuçtan farklı bir sonuç beklemiyorum.
Deresine, ölüsüne ve içme suyuna sahip çıkamayan bir ülkeden ne hayır gelir ki? Ya da başka bir deyişle, böyle bir ülke, başına da hangi partiyi getireceğini zaten çok iyi bilir ki!
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil