9 Eylül 2010 Perşembe

Radikal'e Veda

Sonunda uzun zamandır dile getirilen dedikodu gerçekleşti. Doğan grubuna ait olan iki gazete; Radikal ve Referans'ın birleştirilmesine karar verildi. Başına da Fethullah Gülen cemaatinin prenslerinden, yazar Elif Şafak'ın kocası Eyüp Can getirildi. Böylece Radikal gazetesinin yayın hayatı bana göre fiili olarak son bulmuş oldu.


Misyonu ve kendine has özellikleri olan, özgün bir gazeteydi Radikal. Aslına bakılırsa gazeteler arasında da adı gibi radikal bir yeri vardı. Boyalı medya diye adlandırılan medyadan farklı bir tarafta olması, bunun yanında Türk basınında pek dillendirilmeyen isimlere ve düşüncelere yer vermesi, resmi söylemlere görece mesafeli duruşu, basında onu ismi gibi radikal bir yere konumlandırdı. Hem haberi seçme, hem aktarma, hem de sayfa düzeni açısından bir dolu orjinallik taşıyordu sayfalarında.

Aslına bakılırsa bu gazete, benim de içinde bulunduğum kuşağın gazetesi sayılmaz. Fakat benim kuşağıma uzak da sayılmaz. Bu gazetenin öncülük ettiği yayıncılık anlayışı, şu anda birçok medya kuruluşunda gördüğümüz tarzda yayıncılığa yön verdiğinden, bizzat içinde bulunduğum yaş grubunu da doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiştir. Şu anda her ne konuda, alanı ne olursa olsun, dikkatimi çeken köşe yazarı, yorumcu, gazeteci varsa, geçmişine baktığımda bir şekilde Radikal'in atölyesinden geçmiş olduğunu görüyorum. Şu anda meşhur olan birçok ismin, ilk duyulduğu yerdir bu gazete. 80'li yılların başında doğmuş olanlardan, benimle hemen hemen aynı dünya görüşüne sahip olan veya en azından aynı bakış açısına sahip, bir gazeteden beklentileri benimle aynı doğrultuda olan insanlar için ise bu gazete, bir zamanlar favori olmuştur. Gazetenin yayına başlama tarihi, tam da bu nesilin üniversite yıllarına denk geldiğinden, en fazla faydasının bu kuşağa dokunduğunu düşünüyorum. Özellikle bakış açısını genişletmesi bakımından, merkez medya gazetelerine alışmış bir insanda, çok güzel etkiler yaratmış olduğu kesindir Radikal'in. Bu insanların çölde su bulmuş gibi sarıldıklarını tahmin edebiliyorum gazete ilk çıktığında. Benim gibi, o zamanlar 10-12 yaşlarında olan bir çocuk için ise, ambleminde Ecevit'in güvercinine benzeyen bir kuş olan, bir de enteresan ve akılda kalıcı reklamlara sahip bir gazeteden öte bir anlam taşımıyordu Radikal.

Biz büyüdük ve kirlendi dünya

Sonra büyüdük tabii, aklımız bazı şeylere ermeye başladı. Fakat bu sırada gazete de büyüdü. Şairin de söylediği gibi, biz nasıl ki büyüdükçe kirlendik, gazete de bizimle birlikte büyüdü ve şimdilerde anlayabildiğimiz kadarıyla büyüdükçe de kirlendi. İlk yıllarından beri onu takip eden sadık okurları ile konuştuğunuzda, gazetenin yıllar geçtikçe geçmişi arattığını söylerler. İşte ben de tam bu geçmişini arattığı yıllarda tanışabilmiştim Radikal ile. İçindekilere akıl erdirebiliyordum yavaş yavaş, bu gazetenin benim için tek ifade ettiği şey Ecevit'in güvercini değildi artık.

Her ne kadar geçmişe göre kirlense de, kalitesinden bazı zorunluluklar nedeniyle ödünler verse de, yine de boyalı basına karşı hemen farkını hissettirebiliyordu Radikal.

Hiçbir zaman yüksek tiraj sevdasına kapılmamıştı. Zaten hedef kitlesi belli idi ve de Türkiye gibi bir ülkede çok kısıtlı bir kesime hitap ettiğini bilmekteydi. Tercihini var olan tirajını daha da arttırmaktan yana değil, zaten halihazırda olan okurlarını daha da memnun edebilmekten yana seçmişti, çok da iyi etmişti. Uzun uzun makaleler, okurlarını değişik konularda aydınlatma amacı ile yapılmış yayınlar, seçici haberler, onu biraz Cumhuriyet gazetesine benzetse de, ideolojik olarak Cumhuriyet ile pek de bir alakası yoktu. Aksine, belki de karşısında sayılabilecek bir yerde duruyordu. Zaten benim bu yazıdaki amacım o taraf veya bu taraf muhabbetine girmek değil. Asıl üzerinde durmak istediğim konu Radikal'in yazılı medyaya getirdiği özgünlük, yenilik ve kalite olguları. Bunları da fazlasıyla başardı Radikal, görüşlerini beğenseniz de, beğenmeseniz de.

Radikal İKİ gibi bir eke sahipti bu gazete. Pazar eki. Şamdan'lara, Keyif'lere veya diğer gazetelerin verdiği magazin ağırlıklı pazar eklerine benzemeyen cinsten. İçeriği, üslubu tartışılabilir. Fakat uzun bir dönem, entelektüel dünyanın temel taşlarından biri olabilmiştir. Hatta Radikal İKİ hayranlığı o kadar ileri boyutlara gelmişti ki, yazısı bu ekte yayınlanan amatör yazarlar sohbet aralarında bunu övünerek ve özellikle belirtmek isterlerdi. Bunların birkaçına ben bizzat tanıklık etmiştim.

Radikal Futbol gibi bir eke sahipti bu gazete. Türkiye'de futbol medyasındaki dinozorlardan, kısır tartışmalardan bizi alıp, futbol üzerine yapılabilecek daha hoş, daha yapıcı ve daha özgün sohbetlere sokuyordu. Bugün ortalıkta fellik fellik aranan yeni nesil spor yazarları, işte bu tarzdan yetişmişti. Futbol ile sinemayı, futbol ile bilimi, futbol ile sanatı bağdaştırıyordu bu neslin spor yazarları. Bunu sevdiriyorlardı da okuyucularına. Erman Toroğlu, Ahmet Çakar tarzı kahve yorumcularının aslında ne kadar yavan ve sığ adamlar olduğunu gün gibi ortaya çıkarmıştı bu ek ve benimsediği tarz. Ulaştığı insan sayısı az olsa da, etkileri spor medyasında kökten değişikliklere yol açtı.



İsmi de Radikal'di, ekleri de radikaldi, spora, kültüre, sanata bakışı da radikaldi. Ama ne kadar radikal olursa olsun, en nihayetinde bir Aydın Doğan gazetesiydi. O eleştirdiğimiz boyalı medyanın çoğunluğunu elinde bulunduran da Aydın Doğan'dı, o boyalara karşı övdüğümüz Radikal de. Aydın Doğan medyasının kurtarılmış bölgesindeydi adeta. Bu da en büyük çelişkiydi galiba. İnsanlar bir yandan gazeteyi çok beğenerek okurken, bir yandan Doğan grubundan böyle bir gazete çıkabilmesini garipsiyorlardı. Fakat bu çelişkiye rağmen Radikal aynı çizgisini ve kalitesini devam ettirebilecek miydi? Asıl soru bu olmalıydı.



Ettiremedi tabii ki de, zaten büyüdükçe kirlenmesinin temel sebebi de bahsettiğimiz patron katıydı. Aydın Doğan'ın, sahip olduğu gazeteler üzerinde, yeri gelince nasıl ince ayarlar yaptığını, çıkarlarına göre elinde bulundurduğu medya gücünü nasıl kullandığını bilmeyenimiz yoktur. E bundan Radikal de nasibini alıyordu doğal olarak. Kendi çizgisiyle asla bağdaşmayacak isimler köşe yazarlığına başlıyor, farklı bir versiyonu olsa da sol olarak nitelendirilebilecek bir gazetede sağın çok bilindik isimleri bile köşe kapabiliyordu.

İşte bir iş adamı patrona sahip olmanın, hele de devlet ile arası sürekli iyi olması gereken bir iş adamı patrona sahip olmanın dezavantajları Radikal'i böyle vuruyordu. En sonunda da, Recep Tayyip Erdoğan'ın bir süre danışmanlığını yapmış, yandaşın önde gideni Akif Beki'yi de kadrosuna katınca, Radikal'in artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini anlamıştım. Kendini özgürlükçü sol olarak tanımlayan bir gazetede Akif Beki hangi sıfatla yazacaktı? Tamamen hükümete yaranma amaçlı bir hamle, tamamen patronun çıkarları ile ilgili bir transferdi.

İşte bu çaresizlikte bir süre daha ite kaka devam etti yayın hayatına Radikal. Ama çok iyi bilinir ki, tavizi bir kere vermeye başlarsanız, gerisi de gelir; ki geldi de zaten. Zalim artık sadece birkaç köşe yazarını değil, gazetenin tamamını istiyordu. En azından başına kendi adamlarından, yandaş bir ismin geçirilmesi şarttı.

Bunun için de bir formül bulundu. Aydın Doğan'ın ekonomi ağırlıklı yayın yapan Referans gazetesi ile, Radikal'in birleştirilmesi gibi bir yol buldular. Aydın Doğan'ın bu seferki ince ayarı da buydu işte. Başına da genel yayın yönetmeni olarak cemaatin adamlarından Eyüp Can'ı geçirme kararı aldılar. Böylece de Radikal'in idam fermanı hazırlanmış oldu. Elde avuçta kalan birkaç kaliteli yazar da, yeni yayın dönemini beklemeden istifalarını verdi. Bundan sonraki süreçte Radikal, artık maalesef radikal kalamayacak. Yakın zamanda diğer yandaş gazeteler gibi ortalamanın altında bir hale gelecek olması da muhtemeldir.

Bir misyonu vardı diyerek kendimizi avutabiliriz belki, misyonunu tamamladı ve gitti diyebiliriz Radikal için. Fakat bunun bir dayatma, hükümete boyun eğme şeklinde olması, göz göre göre, adım adım bu hallere gelinmesi, hiç şık olmadı. Okurlarını üzdü, onlarda bir mağlup olunmuş hissi uyandırdı. Histen de öte, gerçekten de mağlup olundu zaten.

Sonuçta bütün bu yaşananların ardından elde kalanlar, bir mağlubiyet hissi, biraz öfke, çokça çaresizlik ve bunların yanında da özgün haftasonu eklerinin, yenilikçi spor yazılarının, siyasete getirilen farklı yorumların kazandırdığı birikimlerdir.

Peki bu birikimler diğer olumsuz etkileri, mesela bu gelişmeler sonucunda yaşanılan çaresizliği örtmeye yetecek mi? Eğer ki elden hiçbir şey gelmiyorsa, birileri kendi çıkarları için çok değer verdiğimiz şeyleri bir anda silebiliyorsa ve biz de bunu sadece izleyerek yetiniyorsak, merak ediyorum ne işe yarıyor bu birikimler, gayretler, çabalar. Asıl sorun da galiba bu sorunun cevabında yatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder