18 Temmuz 2010 Pazar

Aykut Kocaman ile Kocaman Hayallere




Takımımı soranlara hep; "Eskiden kalma Fenerbahçeliyim" derim. Eskiden kalma derim çünkü, eskisi kadar benimsemem artık Fenerbahçe'yi. Nerede o Fenerbahçe'nin bayan voleybol takımını bile takip eden ben, nerede şimdi futbol maçlarını bile zorlaya zorlaya izleyen ben.

Aslına bakılırsa benim Fenerbahçe'den soğumamda, Aykut Kocaman'ın da etkisi vardır. Fakat yanlış anlaşılmasın, Aykut'u sevmediğimden değil, aksine çok sevdiğimden.

Tarihler 5 Mayıs 1996'yı gösteriyor. Trabzonspor ile Fenerbahçe, ligin bitimine 1 hafta kala Avni Aker'de karşılaşacak. Fenerbahçe'nin şampiyon olabilmesi için mutlaka maçı kazanması lazım, Trabzonspor'a ise şampiyonluk için beraberlik bile yetiyor. İşte böyle bir ortamda, ligin en zorlu deplasmanına çıkıyor Fenerbahçe.

O zamanlar küçüğüz tabii, öyle tek başımıza maç izlemeye gidemiyoruz. Maçlar CINE 5'te yayınlanıyor, tek şansım radyo. Büyük sabır ister radyoda maç dinlemek.

Maç başlar, Trabzonspor 1-0 öne geçer. Ümitlerimiz azalır. Daha sonra Oğuz çıkar sahneye, durumu 1-1'e getirir. Fakat hala 1 gol gereklidir ve zaman azalmaktadır. Tam bitti dediğimiz noktada, maçın bitimine az bir süre kala Aykut çıkar sahneye ve Fenerbahçe'ye şampiyonluğu getiren golü atar. Bizim ev yıkılıyor, sokaklar yıkılıyor, tüm Türkiye yıkılıyor.



Nasıl Koydu Aykut Kocaman

O günden sonra dillere dolanır bu tezahürat. Şampiyon Fenerbahçe'den çok Nasıl koydu Aykut Kocaman söylenir şampiyonluk kutlamalarında. Evet bu şampiyonluğu tüm takım elde etmiştir ama, o final golü nedeniyle Aykut'un yeri ayrıdır artık.

İşte ben de sokaklarda bu sloganı söyleyerek gezenlerden biriydim. Şampiyonluk kutlamalarına gittim, en çok onu alkışladım, ellerim kızarana dek.



Vefasızlık

Aykut'a olan sevgimiz bir gole endeksli değildi tabii. O zaten çok sevilen bir isimdi, iyi futbolculuğunun yanında iyi insanlığı ile de bilinirdi. Mütevazı, dürüst, beyefendi. Daha sonraları bu özellikleriyle de bağdaşacak bir açıklama yaparak, "Biz kazandık ama şampiyonluk bizim olduğu kadar Trabzonspor'un da hakkıydı" tarzında bir şeyler söylemişti. Bence oldukça normal bir demeçti bu. Kaldı ki çoğu Fenerbahçeli de zaten böyle düşünüyordu.

Ama böyle düşünmeyen Fenerbahçeliler de vardı: Mesela Fenerbahçe'nin o zamanki başkanı Ali Şen. Şampiyonluğun en önemli iki mimarını, Aykut'u ve Oğuz'u takımdan kovuyordu. Tamamiyle bu demeç yüzünden miydi bilemiyorum ama, bunun da etkisi olduğu kesindi. Önceleri inanasım gelmemişti ama, evet doğruydu. Böyle bir şeyin olabileceğina ne kadar inanmasam da, yeni sezon başladığında gördüm ki, gerçekten de kadroda bu iki oyuncu yoktu.

O zaman anladım ki futbol denen bu oyunda zerre kadar vefa yok, Fenerbahçe'de hiç yok. O halde benim burada ne işim var? Takımına en güzel şekilde hizmet etmiş, taraftarın sevgilisi olmuş bu 2 isime böyle bir vefasızlık yapılıyorsa, ben neden Fenerbahçe için ölüp bayılacaktım ki.

İşte ta o zamanlardan başlamıştı benim önce Fenerbahçe'den, arkasından da tüm Türk futbolundan soğumam. Daha sonra da devamı geldi zaten. Kulüplerin yönetiliş şekli, sahada oynanan futbol, ortaya çıkan yeni taraftar profili ve daha da çoğaltabileceğimiz etkenler, beni eskiden kalma Fenerbahçeli yapmaya yetti. Hatta o denli bir soğuma ki, yeri gelip rakip takımı desteklediğim bile olmuştur.

İşte bu 9-10 yıllık sürecin ilk adımı anlattığım üzere Aykut Kocaman sayesinde atılmıştı. Ama şimdi, futboldan, Fenerbahçe'den uzaklaşmamın ilk adımı olarak gösterdiğim isim, bu kez Fenerbahçe'nin başına teknik direktör olarak geçti. E bende de doğal olarak yeniden kıpırdanmalar oldu kulübüme karşı. Zaten tam olarak kopamamıştım ama, benimseyemiyordum da bir türlü. Ama artık, en azından eskisi kadar sahiplenebilmem için bir sebep var takımda. Teknik direktörümüz, bizim çocuğumuz, "Ben hep buradayım zaten" diyecek kadar bizden olduğunu gösteren güzel bir insan.

Endişelerim de var tabii. Ne de olsa taraftar aynı taraftar; takım az biraz kötü gitmeye başladığında hemen homurdanmaya başlayacak olan taraftar, yöneten zihniyet aynı zihniyet; şampiyonluk yarışından az biraz uzak kalınca istifaya zorlayacak olan zihniyet, medya aynı medya; büyük takımın başına Türk hoca getirilince, "Daha erkendi, tecrübesiz" yaftalarını kullanan medya.

Ama belli mi olur? Belki bu taraftar Aykut'a biraz şans verir, belki bu yönetim Aykut'un biraz arkasında durur; medyaya, medyadaki dandik spor yazarlarına kulak asmaz. Bu şekilde Aykut da istediği çalışma ortamını yakalar.

Ben Aykut'un başarılı olmasını hem gönülden istiyorum, hem de ona sonsuz güveniyorum. Kısa vadede olmazsa da uzun vadede başarının geleceğinden eminim. Yeter ki o bahsettiğim "uzun vade" ona sağlansın.

Yeniden Fenerbahçeli olmak güzel!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder