1 Temmuz 2010 Perşembe

İlhan Selçuk'un Ölümü İçin Ne Dediler




İLHAN SELÇUK öldü. Ne demeli şimdi, hayatını mı anlatmalı, eserlerini mi sıralamalı, yaptıklarını mı özetlemeli. Açıkçası bunların hiçbirisi için kendimi yeterli bulmuyorum, bunların hiçbirisini yapacak çapta göremiyorum kendimi. O koskocaman bir çınardı, 85 yıl yaşadı, Türkiye'ye damgasını vurdu ve gitti. Her dakikası mücadele ile geçmiş bu 85 yıl hakkında yazmaya hangimizin çapı yeter ki? En iyisi sözü onu tanıyanlara, en iyi bilenlere bırakmak..

Rutkay Aziz: Emekten, namustan, anti-emperyalist mücadele veren güçlerin her zaman yanında olmuş, onurlu, soylu, ilkeli mücadele adamı.. O bizim güzel bir adamımızdı.

Alev Coşkun: O daha çok yaşayacaktı, beraber yaşayacaktık. Hele bugünlerde en güzel bilge yazılarını yazacaktı, penceresinden bize seslenecekti. Ama o 2008'in, o karanlık mart gecesi, sabaha karşı 04:00'te evini bastılar, her tarafı talan ettiler. İlhan ağabey aldılar, seni nezarete koydular. Ülken için her şeye katlanan bedenin isyan etti. Sana karşı yapılan bu haksız muameleye aklın, beyinin tahammül etti, vücudun tahammül edemedi. Aramızdan ayrılmanın asıl nedeni budur. Onun için, bundan önce giden, şehit olan basın şehitleri gibi, sen de basın şehidisin.

Doğan Hızlan: Ne zaman konuşsam İlhan'la, yaşadığımız bir kutlama gecesi gelir aklıma. Rıfat Ilgaz'ın 70. yaş gününü kutluyoruz. 12 Mart sonrası, aynı bu salon gibi dolu bir salon. İlhan Selçuk konuşma yapıyor, diyor ki, "Salonu karanlık gördüğümde, ben sorgulama günlerini hatırlarım. Çünkü beni sorgularlarken, sorgulayanların yüzünü görmüyordum, onlar benim yüzümü görüyordu. Onun için lütfen salonu aydınlatın" dedi, ve salon aydınlatıldı.

Emre Kongar: Aslında bir anlaşmamız vardı İlhan Bey ile, o benim arkamdan konuşacaktı. Ben buna inanıyordum, yani onun benim arkamdan konuşacağına. O da, "Sen merak etme, hem konuşurum hem yazarım" diyordu.

O mart sabahı, sonun başlangıcı oldu onun için.
İlhan Selçuk hakkında konuşmak çok kolay değil çünkü o, tek kişi değildi. O bir orduydu, o bir sevgi ordusuydu, o bir düşünce ordusuydu, o, aydınlanmanın ordusuydu.

Önder Sav: Dostum Alev Coşkun, bir basın şehidini yitirdik dedi. Ben bununla yetinmiyorum. Bir demokrasi ve devrim şehidi var burada.

Süleyman Çelebi: Şimdi bu aşamada, özellikle demokrasi dışı yaklaşımlara karşı mücadele vermiş, Ziverbey'de bunu en etkin şekilde sonuna kadar savunmuş ve ödün vermemiş, 12 Eylül hukukuna karşı direnmiş, ödün vermemiş bir insanın, demokrasi dışı yöntemler için suçlanması bu ülkenin ayıbıdır, ayıbıdır, ayıbıdır. Utanın, utanın, utanın.

Hikmet Çetinkaya: (Ergenekon davasından tutuklu olanlara atfen) Merhaba Mustafa Balbay, merhaba Tuncay Özkan, merhaba Hikmet Çiçek, merhaba Doğu Perinçek.

Devrimciyiz, sosyalistiz, özde Atatürkçüyüz, sözde Atatürkçü değiliz. Din baronlarının, tarikatçıların şemsiyesi altında Atatürkçülük yapanlardan hiç ama hiç değiliz. Cumhuriyet devrimlerini savunacağız sonuna dek, bundan hiç kuşkun olmasın İlhan ağabey.

Tarık Akan: Hepimizin bir ışığı vardır, ışıkları vardır. Benim Mustafa Kemal, Nazım Hikmet ve İlhan ağabeydir ışıklarım. Nur içinde yatsın.

Tabii, sinema oyuncusuyum, bir senaryo yazdım ve size anlatmak istiyorum. Bu senaryomda ben, bir ülkenin başbakanıyım. Altımda son model Mercedes'im var, makam aracı olarak kullanıyorum. Ve ülkemde on binlerce savcı varken ben o arabamı bir savcıya hediye ediyorum ve savcının kulağına eğiliyorum, bunu siz duymuyorsunuz. Ertesi günü, ölümler ve tutuklamalar başlıyor. İşte kötü bir senaryo ama maalesef gerçek bir senaryo.

Ali Sirmen: Bir tablo gördüm Turhan'ın(İlhan Selçuk'un ağabeyi Turhan Selçuk) yaptığı. Fonda bir ampul, odayı aydınlatıyor. O zamanlar ampul karanlığın değil aydınlanmanın aracı. Aydınlığın ışığında bir çocuk, ayakları yere yeni değiyor değmiyor. 1930'lu yıllar olmalı. Orta yaşlı bir adama gazete okuyor. Orta yaşlı adam Kasım Selçuk, küçük çocuk 30'lu yılların İlhan Selçuk'u, okuduğu da Cumhuriyet gazetesi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder