15 Temmuz 2010 Perşembe

Beslemeyelim de Asalım mı?



Daha dün gibi hatırlıyorum. Okuldan eve yeni dönmüştüm. Televizyonu açtığımda yerde yüzüstü ve hareketsiz bir şekilde yatan bir adam, etrafında ona şaşkın ve ağlamaklı bir şekilde bakan gözler. En sembolik olanı ise, YIRTIK BİR AYAKKABI.



Ben o zamanlar üniversitede hazırlık sınıfında okuyordum, yani henüz üniversiteye tam başlamış bile sayılmazdım. Önümüzdeki sene ise okuldaki son senem, yani okul bitiyor. Dün gibi hatırlıyorum dedim ama, demek ki aradan koca bir 4 yıl geçmiş.

Bu okul örneğiyle, aradan ne kadar zaman geçtiğini kendi açımdan anlatmaya çalıştım. Oysa ki elimizde, aradan geçen zamanı çok daha iyi gösteren deliller var. Mesela;





Gördüğünüz gibi, tetikçi tosuncuğumuz artık gelişimini tamamlamış, tosun mertebesine erişebilmiş. Alın size geçen zamanın tescili!

Kenan Evren'in 12 Eylül darbesinden sonra idam cezası verilen gençler hakkında söylediği meşhur bir söz vardır; asmayalım da besleyelim mi diye. O zaman asmaktan yanaydı arkadaşlar, şimdi bazı şeyler değişmiş yüce(!) devletimizde. Anlaşılan bu olayda, devlet mekanizmasında bu mantığın tam tersi uygulanıyor. Ne yani, Ogün Samast'ı beslemeyip de asacaklar mıydı?

Tetikçi tosunumuz beslenmenin yanı sıra bir de evlilik yaptı hapishanede. Daha cezası bile belli olmamış bir katille evlilik yapan mideye, ya da bu evliliği yaptıran midesizlere ne demeli bilmiyorum. O konu, apayrı bir şekilde incelenmesi gereken, insan ahlakıyla ilgili bir konu bana göre.

Dalga Geçer Gibi Mahkeme Süreci

Aradan geçen koca 4 yılı, insani(daha doğrusu tosuni) açıdan inceledikten sonra, bir de bu 4 yıla mahkeme süreci açısından bakalım:

Soru: Cinayetin katilleri yakalandı mı?
Cevap: 2-3 tetikçi piyon dışında HAYIR.

Soru: Cinayetin neden işlendiği ortaya çıkarıldı mı?
Cevap: HAYIR.

Soru: Cinayette, devletin içinde yer aldığı iddia edilen derin güçlerin rol alıp almadığı, aldılarsa nasıl bir rolleri olduğu ortaya çıkarılabildi mi?
Cevap: HAYIR.

Soru: Cinayetin işleneceği bilgisi, daha öncesinden istihbarat olarak elde edilmesine rağmen, devletin neden buna önlem almadığı açıklandı mı?
Cevap: HAYIR.

Soru: Cinayeti işleyenlerin ve azmettiricilerin, ne kadar ceza alacakları belli oldu mu?
Cevap: HAYIR.

Soru: Bu HAYIR'ların sonu var mı?
Cevap: Bence HAYIR.

Gördüğünüz gibi, geçen 4 yılda elde bir dolu HAYIR'dan başka bir şey yok. Bu HAYIR'ların sayısı artırılabilir de, insanın yazdıkça siniri bozuluyor, artırası gelmiyor.

Tiyatro oyunu gibi geçen duruşmalarda yaşanan olaylar, tanıkların sürekli ifade değiştirmesi, "Daha önce sormadınız ki söyleyeyim" tarzı oyalayıcı ifadeler, sanıkların arsızca Hrant Dink'in yakınlarına cevap yetiştirmesi, konuşurlarken takındıkları alaycı üslup, "Bana laf sokma, çok pis sokarım!" tarzı tehditler, sanık avukatlarının yarattığı ağız dalaşları, bu geçen 4 yılda yapılan duruşmalarda görülen yüz kızartıcı sahnelerden sadece bazıları. Yani insanlar ölülerine mi üzülsünler, bir de katilleriyle bu şekilde uğraşmakla mı meşgul olsunlar. Ne zor bir durum!

Birçok aydın, sanatçı, yazar suikaste kurban gitti bu ülkede. Hiçbirisinin gerçek failleri bulunamadı. Birkaçının tetikçisi yakalansa da, asıl azmettiricileri hiçbir zaman hakim önüne çıkartılamadı. Sanki toplum artık böyle şeyleri kanıksadı, bu derin güçlerin yakalanmasına imkansız gözüyle bakıyor artık herkes.

Dilerim ki Hrant Dink cinayeti bunun için bir başlangıç olur, gerçek sorumlular ve katiller ortaya çıkartılabilir, hak ettikleri cezaları alırlar. Kim bilir, belki önceki faili meçhuller için de bir başlangıç noktası olur, arkası çorap söküğü gibi gelir.

Tabii ki bunların hepsi birer dilek, hatta görünüşe göre hayal. Biraz daha gerçekçi olmak gerekirse;

Bu okullar biter, bu davalar bitmez!

1 yorum:

  1. ne yazık ki öyle. gerçek failler her zaman belli oldular aslında, sadece afişe edilmediler, cezaları kesilmedi çünkü birilerinin işine geldi hep bu üstünü kapama, gelmeye de devam eder, burası türkiye. birileri yırtık ayakkabıyla kaldırım kenarlarında sırtlarından vurulurken birileri tetikleri çeken elleri bile satın alabilirler bu ülkede, o ellerin sahibinin soyunu sopunu da, hatta o elleri yarattığına inanılan tanrıları bile satın alır bu insanlar, sonra da soy sop, din inanç ayağına sıktırırlar kurşunu birilerine, kendilerinden farklı olarak sırf "vicdan" sahibiler diye.

    YanıtlaSil